24 Nisan 2015 Cuma

Kutsal Kitapların Sırrı , Şifresi '' Kesişim '' (Hakikati Anlamanın en Kestirme {Kolay} Yolu)

Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. LEYL(5-7)


 Kesintili zamanlarda,
 Kesinliliği bozmamalı Hak yolunda
Ve o yolda, Kestirme yoldur mâna, anla.
Takva; eresin ki Keskin göresin.
Kesiklere merhem ondandır ruha.
KesinKes görmeden, Kestirip atma,
Kesada uğramadan dönesin Hak'ka.
Her Kesimden olabilirsin,
Fakat bütün olduğun Kesinliğini değiştiremezsin.
Kestirebildiğin kadarını görür
Kesişimi gözetişin kadar anlarsın.
Boş gözlerle bakma kör Kesilirsin,
Gönlünle Kes ve her daim kısa Kes.     

                                                               KESİŞİM

   Geçmişten bugüne insanoğlu, bir kaç soru üstünde hep çokça fikir ayrımlarına düşmüştür. Gerçek nedir ? Neden buradayız ve ne yapmaktayız ? Gerçeğe giden yolun sade ve anlayışlı olması gerekirdi fakat bu konuda her daim ayrımlar ve karmaşıklıkların izinden gidildi. Bütüne bakmak herkesin tercihi değildi. Şüphesiz gerçeğe giden yol bu bütünün ‘’Kesişim’’i  ve ‘’Kesişim’’in kendisiyle idi. Kutsal kitapların Kesişiminde gizli olan şey, Kesişimin kendisi idi. Ve bu anlatılanlar şüphesiz Hz. İbrahim'in sayfalarında da var idi. Başka dillerde bu harfler değişir diyecek olanlar Türkçe dilinin neden bu hale geldiğinide okuduktan sonra anlayacaklardır..
 
Şekilleri itibarıyla da Dna'larımız, Galaksiler Kesişimi ifade etmekteydi (Alttaki Galaksi Fotoğrafına Bakınız) ve şüphesiz İslamiyet'de ‘’Kesişim’’ler içindeydi, çelişkiler değil.!

      
  Sizlere, Kur'an içerisinde ki asıl manalardan söz edecek, bu ve bundan sonra gelecek tüm yazılarım içerisinde, başka konulara da ait, ilme dahil olan yada olmayan doğru alıntılar ve yanlış olanların çözümleriyle de yazılarımı sürekli tutacak ve bu aktarımlarda da en ‘’Kestirme’’ yollardan devam edeceğim. Bunu bir başlangıç kabul edelim ve kesişimin manasını kavradıktan sonra sizlersiçin dileğim, Kuran ' a ve okuduğunuz, yaşadığınız herşeye bu açıdan yaklaşmanız olacaktır.

 Yazıma ilk önce (başlangıç) yaratılış ile başlayacağım ve akabinde her konunun içine yansıttığım çeşitli aktarımlarla da bir bütün oluşturacağım. Sizlere bahsetmem gereken bir konu ise; yazımda üzerinden geçtiğim konuları, akabinde ki konularla sürekli bir Kesişim ile geliştireceğimdir. Bu yüzden dikkat göstermenizi önemle rica ediyorum. Lakin öncesinde "Kesişimi" ("Kes" kökünden türemiş kelimeleri de), ayetler ışığında gözetmeniz gerekmektedir. Farklı dillerde tüm kelimeler, bu kökten türemiş şekilde okunmaya ve yazılmayabilir, fakat mana olarak hepsi aynı köke girebilir. Özellikle Altay dillerinde.  Lakin ilgilenmeniz gereken, aktardığım ilmin kendisidir. Ve bu ilmin kendisine ise, geçmişten bugüne yanlış bilinen ''Kevser'' demekteyiz!!!

Kur'an'da ;

* Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban "Kes". Asıl sonu "Kesik" olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. Kevser1-3


*Bakara suresi 196 bir kısımda der ki; Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse kolayına gelen kurbanı ''Keser''. ("Kestirme"den kurban "Kestirmek")


*A-li imran suresi 101 bir kısımda ; Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, "Kesinlik"le o doğru yola iletilmiştir.


*De ki eğer babalarınız ,oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar "Kesada" uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgli ise Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez. Tevbe 24


*Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah "Kesilir". Nahl 58


*Ey insanlar! size Rab'binizden "Kesin" bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur(Kuran) indirdik. Nisa 174


*Sakın kendilerini denemek için onlardan bir "Kesim"i faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rab'binin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir. Ta Ha 131


*(Ona) Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık artık gözün "Keskin"dir. (denir) Kaf 22


 *İyiler "Kesinkes"cennettedir. Mutaffifın 22


             *(Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir işi "Kestirip" atmam. Neml 32


             *Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene [("Kestirebilene")] yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. (şems suresi)


*iki denizi birbirine kavuşmak [(birbiriyle "Kesişmek")]  üzere salıvermiştir. Rahman 19

       

*ibadetlerimizdeki yönümüzle de (Mekke, Kabe) bir noktada Kesişmekteyizdir.!




İncil ve Tevrat'ta;


 Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün ''Kesinlikle'' ölürsün. Yaratılış 2:17

Sabah Balak Balam`ı Bamot-Baal`a çıkardı. Balam oradan İsrail halkının bir ''Kesimini'' görebildi. Çölde Sayım 22:41


Bu konuda iki kez düş görmenin anlamı, Tanrı`nın ''Kesin'' kararını verdiğini ve en kısa zamanda uygulayacağını gösteriyor. Yaratılış 41:32

Çocuk büyüdü. Sütten ''Kesildiği'' gün İbrahim büyük bir şölenverdi. Yaratılış 21:8

''Keskin'' çömlek parçaları gibidir karnının altı, Döven gibi uzanır çamura. Eyüp 41 :30

Göğün yüksekliği, yerin derinliği gibi, Kralların aklından geçen de ''Kestirilemez''. S Özdeyişleri 25:3
         
Bir tarlayı gözüne ''Kestirip'' satın alır, El emeğiyle kazandığı parayla bağ diker. S. Özdeyişleri 31:16

            Tanrı olmayan cinlere, Tanımadıkları ilahlara, Atalarınızın korkmadıkları, Son zamanlarda ortaya çıkan Yeni ilahlara kurban ''Kestiler''.   Yasa'nın tekrarı 32:17

            Zorbayla yoksulun ortak bir [(Kesişim)] noktası var: İkisinin de gözünü açan RAB`dir.  S. Özdeyişleri 29:13







             Başlangıç :
   
    Başlangıcı ve sonu olmayan Allah'ın bizleri var etmesi, ve bunun bir amaç teşkil etmesi, Kuran da ki Adem(a.s.) ın cennetten kovulmasıyla ile ilgili ve çeşitli ayetlerde gizli bir şekilde bizlere sunulmuştur ve bu gizler ‘’Kesinlik’’le matematiksel değil, sadece mana, anlayış iledir.

Önce birkaç ayeti, kısaca incelememiz gerekmektedir.



    *Bakara 30 ; Hatırla ki Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar; bizler hamdinle seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah’da onlara; sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.


    *Bakara 31 : Allah Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip; Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.    


    *Bakara 32: Melekler : Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alim ve Hakim olan sensin, dediler.


    *Bakara 33: (bunun üzerine) Ey adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini anlatınca; Ben size muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sıraları) bilirim dememiş miydim? dedi.


    *Bakara 34: Hani biz meleklere(ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.

 
     *Bakara 35: Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin(Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu  ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülü eden zalimlerden olursunuz, dedik.


     *Bakara 36 : Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve bellir zamana dek yaşamak vardır, dedik.



     *Hicr 39 : İblis dedi ki; 'Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım' dedi.            
     
       'Beni saptırdığın için' cümlesinden ve de Adem(a.s.) yaratılmadan önce Rabbin meleklere bundan bahsetmesinden de anladığınız üzere (ki bir çok ayetlede destekleyebiliriz) dünya hayatı, Allah’ın bunu dilemesiyle başlamıştı. O bir sebepten bir amaçtan dolayı dilemişti ve bu dileği üzerine iblis, Hz. Adem’i kandırmıştı, yoksa ne haşa iblis Yaratıcısına karşı çıkabilsin. Fakat Rab'b,i iblis'te yanlışa meyili bilmiş, amaç için ve iblis'in bu sapkınlığa yatkınlığının da cezasını vermek için, böyle uygun görmüştü. Hiçbir şey O’ndan habersiz değildir. Adem’in o ağaçta yenilecek meyvenin, neden yasak olduğunu anlaması gerekirdi  ve tabi bunun bir savaş olduğunu Anlaması içinde, ilk yenilgiyi almış olması. Cennette yasak bir ağacın olması hiçte Anlamsız değildir ve bunun nedeni cevabın kendisindedir. Anlayışın(amacın) kendisidir..

       ''Hayatın anlamı, Anlamın kendisidir ve şüphesiz amacı da Anlayıştır''
. Ve mânâ, surettir, yüzünü manaya çevir..

    *Sizi boş ve anlamsız yere yarattığımızı ve bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyorsunuz? Mü'minun 115


    Tabi bu anlayış üzere var olmuş yaşam süreci içerisine, buradaki yaşamların sonucunu belirleyecek sınavlarda dahil fakat sınavları da, anlayışımız üzere geçebiliriz ve sınavlarımızda da anlayış ediniriz değil mi?

    Bize verdiği ilimde(eşya ilmi) budur. Burada eşyadan maksat şudur; Eşya maddesel bir araçtır. Bazı işlerimiz için gerekli olan eşyadır, fakat eşyada ki mana, aracı bir eşya olarak nitelendirilebilir ve manasıyla bakmak bize anlayış kazandıracağı gibi, eşyada da manayı görmek anlayış gerektirir. Çünkü anlayışta gerekli olan eşya o eşyadaki manadır.  Örneğin Mevlana der ki; Su ateşe galiptir, fakat su bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder. Farklı, zıt kutuplarda ki kesişimi gözetmek gerçek manayı görmekte en büyük yararı sağlamaktadır.
   
   Anlayış, manayı kavramamızı sağlar ve kavradığımız manalarda, anlayışımızı kuvvetlendirir..


   İnsanoğlu, bu dünyada anlayış için vardır. Anlayışın olması için, zıtlıkların, kısaca her şeyin ve kavramların var olması gerekirdi. O her şeydir, herşeyin de sahibidir diyebilmemiz için de. Bilmeyi anlayış sayamayız, çünkü her bildiğimizi anlayamayabiliriz. Ve  bu savaşta, Allah’ın adalet kavramının var olabilmesi içinde, Iblisin vazifesinin olması gerekirdi. Mücadele ve görevlileri yaratılmasa, olmazdı hak etmek ve ceza kavramları da. Birbirimizle savaşı bırakmak, gerçek savaşı kazanmakta büyük bir adımdır.
   Aranızda, ‘peki bu dünyada adalet var mı ki’ diyenler olacaktır elbette! Peki sizi yaratıp, bu soruyu sormanıza dahi imkan veren Rab'binizin, adaletsiz olması mı iyidir? Siz adaletsiz bir yaratıcının, adaletli kulumu olacaktınız ki? Eğer bu anlayış gereği ve bu gereğin gerekli adaleti olmasaydı, siz bu adaletten söz edebilir miydiniz? Adaletsizlikse şikayetiniz, adaletsizlik ile ne kadar mücadele gösterdiniz? Sabredin ve anlamaya gayret gösterin.

 Tatlıyı anlamamızı sağlayan, acının varlığıdır. Sevabı bilmemize vesile olan günahların varlığıdır. Hiç şüphesiz anlayış, bunların arasındaki ‘’Kesişim’’ dedir. Kesişim, birleşim demek değildir. Amaç yolun kendisidir ve bu yol anlayış yoludur. Birikimler, amaç için ne kadar ilerlediğimizi gösterir. Kur'an'da da her daim anlayıştan söz edilmiştir..

Dünyada ki bunca kötülüğe ve ‘anlaşmazlığa’ müdahale etmeyen Rabbim (etmedi çünkü, anlayışın hakikatini anlamamız için de anlaşmazlığı anlamamız gerekirdi). işte bize gerekli olan bu amacın, bilgisini elde edebilmemiz ve bu bilgiyi kavrayabilmemiz için, özgür, fakat etkisiyle kontrol altında da tutabileceği bir alana müsade etmiştir.
Müdahale etmez demek, etki etmez demek değildir!


Ve  akabinde Bakara 37 de şöyle der;  ‘Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.’

    Müdahale yoktur, fakat nasıl vesvese var ise, tabi ki ilhamda vardır. Eğer gönlünüzü Rab'binize açar, O'ndan yardım diler, yani 'Kestirme yoldan, O'ndan dilerseniz, O size gerekli olan çözümü, zaten sunacaktır.


*Hak tarafından gelen bir cezbe, iki cihanın işine bedeldir.  Hz. Muhammed(s.a.v.)

*ilim bir nokta idi, onu cahiller genişletti. Hz. Ali
     Evet, ilim bir "Kesişim" noktası idi.

Ve onlar, infâk ettikleri zaman israf etmezler ve kısmazlar (cimrilik etmezler). Ve bu ikisi arasında (orta) bir yol tutarlar. Furkan 67

Burası bir birikim yeridir. Sınavlar ise, birikim sürecinin içine dağılmışlardır.

 Zamana, bizi var kılan desek varlığı, varlıkta da bir amacı sorgularız. İşte o amaçta da gerekli olan zamanı buluruz. Amaç hepliği gerekli kıldı, amacı yerine getirmekte hiçlikle mümkün. Hiç olduğumuz kadar hepizde aynı zamanda. Bu, bir süreci (zamanı) gerekli kıldı. Ve amaç, zaman ile mümkün.. Zamanı iyi kullanmak ise Kestirme yollar ile..

 Tüm bunlar, şüphesiz sevgiden meydana geldi. Allah sadece sevgici değil,  sevgidir ve herşeyin sahibi olduğu gibi, sevginin de sahibidir ve de suretidir de sevgi.
 Eğer o anlamamızı istediyse, bu tarif edilemez muazzam bir sevginin göstergesidir.

Ve unutmamalı ki Ruhaniyet, Anlayış gerektirir..



Kader ;
           
        Kader konusunda geçmişten bu yana bir çok fikri ayrılık ve karmaşıklıklar yaşandı. Bunlar ise, ateist bir kardeşimizin, iddialı bir sorusunu meydana getirdi.
         Soru ; eğer Allah her şeyi önceden biliyor ve önceden yazdıysa bizlerin özgür iradesine ne oldu. O zaman bizler oyuncuyuz. Ya da özgür irade var ve seçimlerimizi biz yapıyor isek bu noktada da Allah her şeyi bilemez demek değil midir?
         Soru gerçekten mantıklıydı. O vakitler verdiğim cevaplar ne beni nede onu tatmin etmişti. Verdiğim cevaplar arasında yolların belli olduğunu fakat seçimleri bizim yaptığımızı dile getirmiştim fakat olay yine seçimlerimizin de Allah tarafından bilinememesi ya da biliyor dediğimde ise özgür irade kavramının yok olmasına getiriyordu konuyu.

Özgür iradeye yada yazılmış kadere odaklı cevaplar vermek yerine, bunların ‘’Kesişim’’ine baktığımızda ise, bu konuda Hakikatin,  ‘’Kesişim’’ in ta kendisi olduğunun farkına varırız.

Bildiğimiz üzere Allah boyut kavramının tamamen dışındadır. O bütündür. O tekliktir. O birdir ve bizler o ‘’Bir’’in içinde ‘’Birlik’’teyizdir. Biz O'yuz diyemeyiz! Tabi O'ndan ayrı değil, onun içinde var olanızdır. O herhangi bir yerde değil her yer Ondadır. Onu bizden ayrı göklerde bir idareci olarak düşünmek olamaz. O düşüncelerimizin de içindedir. Ondan gizli hiçbir şey mevcut değildir. Kabul etsek te etmesek te bir şekilde birbirimize bağlıyızdır da ve birlikte yol almaktayızdır. Kararlarımız ve eylemlerimiz ortak yaşamımızı ortak bir şekilde etkilemektedir. ( günümüz bilimi bu etki durumunu Kelebek Etkisi olarak adlandırmıştır )

İşte bu noktada, Uyguladığımız eylemler ve hatta vereceğimiz kararlar, bu kararların başka kararlar ve yeryüzü hareketleri ile benzeri her türlü olası ‘’Kesişim’’i , Rab'bimiz, sonsuz ilmiyle en doğru şekilde ‘’Kestirebilendir’’

Her an verdiğimiz kararlar yada uyguladığımız eylemler, bizler için ortak bir gelecek oluşturmaktadır. Her an değişen ve değişmekte olan tüm olası gelecekleri yani kaderi, Rabbimiz en doğru şekliyle ‘’Kestirebilen’’ ve etkisini (ilhamını) bu doğrultuda gösterebilendir.  Şüphesiz bu onu yazılmış ya da belirsiz bir kader anlayışından daha Yüce kılardı. Tüm olasılıklar Allah katındadır. Rab'bimizin, isteyip te değiştiremeyeceği hiçbir kader yoktur. Asıl soru bunu, bizim isteyip istemediğimizdir. Günümüz biliminden bu konuya bir örnek verecek olursak ; Hollandalı fizikçi Hoft, atomun hareketini 43 saniye önceden bilmiştir. Yani olasılıklar üzerinden, kestirebilmiştir. Allah’ın sonsuz ilmi ve bilgisiyle neleri bilebileceğini anlamaya, insanoğlunun asla gücü yetmez. Kestirebildiğim, Allah’ın ilmini asla kestiremeyeceğimizdir.

Bu konuya ilişkin bir örnek ise, Kehf suresindeki Hızır(A.s.) ile Musa(A.s.)'ın kıssasıdır.

65 - Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

66 - Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" dedi.

67 - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.

68 - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"

69 - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim" dedi.

70 - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"

71 - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."

72 - (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.

73 - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma."

74 - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın" dedi.

75 - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"

76 - (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.

77 - Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.

78 - Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."

79 - "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."

80 - "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."

81 - "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin."

82 - "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur."


Birlik

Allah, bir çok gizini, birlik duygusunun içinde saklamıştır. Geçmişten bugüne şeytanlar, bizleri bu duygudan mahrum bırakmak adına, bizleri önce milletliğe, daha sonra Kuran’dan önceki kitapları bozdurarak Dinlere, Dinler içinde anlaşmazlıklar çıkartarak mezheplere ve hatta siyasi görüş, sağ sol vb. hareket etmiştir. Bizlerin kavim olarak ayrımı sadece birbirimizi ayırt edici özelliklerimizle tanışalım ve ( Kesişelim) diyedir, Bknz; Hucurat 13. Insanlığımızı asla milletliğe ve benzeri unsurlara indirgememeliyiz! kavimlerimizin de kardeşliğimizden geliştiğini de unutmamalıyız! Birin içinde birliğiz, bütünüzdür. Eğer ki bir üstünlük gözetilecekse, bu yalnızca Takva iledir.

Örneğin; Bir otomobil düşünelim. İç parçalarını hesaba katmaz isek, bütünlüğünün nasıl meydana geldiğini ve işlevini nasıl gerçekleştirdiğini bilemeyiz. İnsan ile bağdaştıracak isek,  tekerleklerini ayaklarımız, motoru kalbimiz, yakıtını aldığımız besinler, beynini irademiz ve şöförü de ruhumuz olarak tanımlayabiliriz. Bütün olarak o otomobil bizde insanızdır. Fakat bizi biz yapan, bize dahil olan parçalarda bize ait ve bizi oluşturmaktadır.
Kainata bakacak olursak, dahil olduğumuz Kainatın bir parçası olmaz mıyız? Ve tüm kainatın ona dahil olduğu, herşeyin sahibi Allah'ın bir parçası? Asıl şirk olan, şüphesiz ondan ayrı olduğumuzu düşünmek olurdu!
O her yerde değil, her yer O'ndadır..

Günümüzde ki mezhep, cemaat vb. ayrımlar, Hakikatte olmayan varlığındandır. Bunu Adaletle çözümleyecek olan ise, Kur'an'da da yer alan Kesişim Hakikatidir. Lakin bugüne kadar Halifesizliğin vermiş olduğu sıkıntı ile Müslüman kardeşlerimiz belirli yollar izlemek zorunda kalmışlardır.

Kur'an'da, bu ayrımları baz alan ayetlere baktığımızda, varlığının tamamen İslamiyet'e aykırı olduğu belirtilmiştir.

*Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah´a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.  Enam 159

*Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. Rum 32

Mezhep ayrımlarında en büyük eksikliklerden biri, uygulanan eylemin gizli yönünün görülememesi, haliyle üzerinde düşünülmemesidir.
Tarafıma ulaşan sade bir örnekle bu sorunun çözümünü açıklamak isterim. Bu ayrımların tümünün çözümünü ise bir çok konu gibi, vakti geldiğinde aktaracağım.
 Örneğin; Soru; Eşlerin birbirlerine dokunmasının abdesti bozup bozmayacağıdır.
Cevap: Olayın kesişiminin şehvet duygusuyla alakası olduğudur. Eğer ki şehvet duyulmuş ise abdest tazelenmelidir.

 Şu an bu sorunları teşkil eden konulara derinlemesine girmeyeceğim fakat bu konuda ki çözümü Kesişim ile beraber  halledeceğiz.

İnsanları birbirinden ayıran en önemli özellikleri fikirleridir. Bu ayrımlar, ayrılık olarak değil, bütünün çeşitliliği ve bu çeşitliliğin gerekliliği olarak nitelendirilmelidir.

Farklı görüşlere sahip olmanın, ayrılıkları getirmesiyle bir sonuca varılamaması ya da varılan sonucun herhangi bir tarafı mutsuz etmesi durumunda, Adaleti sağlayacak tek şey ‘’kesişim’’dir.

Örneğin; bir prof. doktorsunuz veya bir çiftçi bir araya gelmiş ve bir işe kalkışmışsinz. Haliyle ne doktor çiftçiyle tam uyuşabiliyor nede çiftçi doktorla. Yapmanız gereken sohbeti  kesmek mi yada karşınızdakini kendinize uydurmak mı? Tabi ki de hiçbiri. Yapmanız gereken bildiklerinizi karşınızdakinin alabileceği seviyede kesiştirerek aktarmak, ve bu aktarım sonucunda bir noktada kesişmenizdir. Ve bu kesişimde az da olsa fedakarlık gerektirir.

       Farklı dinlere yada inanışlara sahipseniz, inançlarınızın ortak noktalarından birbirinize yaklaşmanız(ki çoğu Dinin emir ve yasakları muhtemelen aynıdır) ve birbirinize bir şeyler katmanız gerekmektedir.

     Kestirmeden anlatacak olursak, Kesişim noktalarımızdan yaklaşmalıyız.


 Her ‘’Kesim’’ den olabiliriz, fakat bu bütün olduğumuz ‘’Kesinliğini’’değiştirmez.      

*Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik! Onun koruyucusu da elbette biziz. Hicr 9

 *Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur´an´dır. Vakıa 78

 *Ona yalnız temizlenenler dokunabilir. Vakıa 79
            Kişi Kur'an ile temizlenir ve ona dokunabilme (yorumlama hakkı) ise, yalnızca onun ile temizlenenlerindir.
                

             
 Bilinç;

 Bu konuya bir örnekle ; Sigmund Freud dan sonra günümüzde yaygınlaşan bilinçaltı , bulanık bilinç ve bilinç kavramlarından yola çıkacağım. Kısaca  Freud derki; bilinçaltının farkında değilizdir. Bilinçaltının farkına ancak hipnozla varılabilir tezini sürer.

Asıl olan; yetersiz bilinç yüzünden bilincimizden arta kalan boşluklardan oluşan bir zihin işlem merkezidir bilinçaltı. Ve bu bilinçaltı dediğimiz aslında aklımızın arka yüzüdür. Eğer yeteri kadar bilince sahip olabilirse, bilinçaltımızı bilincimizin yettiğince, önemli kısmını(fikir ve oluşumları) gün yüzüne çıkarabilir ve onu da bilincimize dahil edip sorunları giderebiliriz, bu sorunları ancak kendimiz halledebiliriz çünkü kendi bütünümüzü bir tek biz gözetebiliriz ve başkasının yapabileceği yanlış bir müdahale, edinimlerimizi kaybetmemize ve ciddi sorunlara sebep olabilir. Bu konuda ise düşüncelerimizin izinden gitmeliyiz.. Gerçeği arayışta bu noktada başlar.! Kötü düşünceler daima var olacaktır, yada karşımıza çıkacaktır. Bizi biz yapan ise, seçimlerimiz olacaktır.

Farkındalık: Bahsedilen kavram, bizleri geçmişin acıları ve geleceğin kaygılarından uzak tutmaya çalışır ve anda kalmamızı söyler. Evet geçmiş acılarını ve gelecek kaygılarını bir kenara atmalıyız, fakat bizi biz yapan edinimlerimizide göz ardı edemeyiz! Asıl mağrifet anda düşünebilmek, düşüncelerininde farkında olabilmektir, yani düşünen sen olabilmektir!! Kuran'da her daim düşünmemiz gerektiğini söyler, hayaller kurmamız gerektiğini değil ! Bütünün farkında olmak büyük önem taşır. Aslında bu konu, düşüncelerimizin ve hakikatinde bilincinde olmaktır. Uyanık olmaktır! Şu an da ne yaşandığı; duyguların, düşüncelerin izlenimi, geçmişi yada kestirebilme yeteneğini bir kenara atmakla çözümlenemez. Aksine şu an da ne yaşandığı; geçmişle ya da gelecekle, yada ikisinin arasında önemli bir mesajı içeriyor olabilir. Hatta bugün edinebileceğin bir tecrübene, geçmişte yaşadığın bir olay sebebiyet verebilir..! Çoğu zaman, anda olmak gafletten de uzak tutar fakat bilinçaltı işlem merkezini bir kenara bırakamaz çünkü bu işlem (bilinçaltı yoğun olanlarda) gözetimi dışında gerçekleşir ve bu sorunları kökünden halletmedikçe büyük bir paranoya içerisine düşebilir. Anda dahi olsak an içinde çevremizde olanlar üzerinden bir şeyler kurgulamaya devam eder beyin. Beyin bir şekilde işlem yapacaktır, çünkü buna programlıdır. Bizim yapmamız gereken, işlemin hangisi olacağına karar vermektir. Eğer kontrolü devir alır ve bilinçaltının kararlarına müsade etmezsek  çevremize ya da içimizde, hiçbir şekilde gaflete düşmez ve bilinçaltı kavramını bilince dahil ederek, onu etkisiz bırakabiliriz. Çünkü seçimini yaptığımız konunun bilincindeyizdir ve bu bilinç mutlak bilince dahiliyetimizi kuvvetlendirir.  Mühim olan bütünün bilincinde olmaktır. Emin olun ki anda boş gözlerle kalmak kötü bir tehlikedir ve bu boşluğu doldurmak içinde, eninde sonunda geçmişe gitme gereksinimi hissedeceksinizdir Bu da sizi psikolojik rahatsızlıklara sürükler. Hakikatin bilince değilse kişi ancak andalığıdır farkındalığı. Tefekkür sürecini geçirmeden de kişi, topun nereye gideceğidir ancak bilebileceği..
Nefse her daim galip gelende kontrolü elden bırakmamaktır zaten değil mi?.  En önemli bilinç ise kalbimizin rehberliğindeki Hakikat bilincidir! O her şeyi gözlerimizin de üstünde görebilir.
Önemli Not:  Eğer ki an içerisinde, baktığınız ya da takipte olduğunuz şeyi takipte olduğunuzu düşünürseniz, yani farkında olduğunuzun farkında olduğunuzu düşünürseniz, (ki sizden de bu istenecektir) o vakit sadece, farkında olduğunuzun farkında olursunuz! Farkındalıktaki oyun, odaklanmanızı engellemeye yönelik tehlikeli bir oyundur! Sizleri odaklandığınız şeyden uzaklaştırmak için en emin ol yol, odaklandığınız şeye odaklandığınıza odaklamaktır!
( Bu konunun ifşası için ifşalar sekmesinde Farkındalıktaki oyun başlığıyla okuyabilirsiniz)


Bilinç, mutlaktır, o daimdir, bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisindeyizdir. Bizler bilinci gözetebildiğimiz kadar bilinçliyizdir. Yani mutlak olanında bilincindeyiz demekle aynı manadadır bilinçli olmak ki bu da, Hakikat Bilincidir aynı zamanda.

Örneğin; 5 yaşında ki bir çocuğun tam farkındalığı ile 25 yaşında ki tecrübe sahibi birinin az farkındalığı tabi ki de bir değildir! Büyük olan kişi tecrübeleriyle bütünün bilincinde ve mutlak bilincinde dahilindedir ki doğruyu ve yanlışı edinimleri ile de çocuktan daha iyi görebilmektedir. Bu sebepten ‘İslamiyet’ anneye ve babaya verilen saygının önemini her daim vurgulamaktadır. Çünkü tecrübe de söz konusudur bu noktada. Fakat anne ve babaların, evlatlarının da bir anlayış ve tecrübe sahibi olabileceklerini göz ardı etmemeli(ki günümüzde bu hızlı bir şekilde oluşmaktadır) ve her daim karşılıklı anlayış göz etmelidirler. Bu konu üzerinde Hz Ali şöyle demiştir. ‘Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, 15 yaşına kadar arkadaş olun. 15 yaşından sonra mukayese edin’.

 Bilince, yaşanmış tüm tecrübeler ve bunlardan edindiğimiz anlayışlarda dahildir. Bilinç bütünle ilgilenir, o yönlendirilemez, biz yönleri ancak onunla gözetiriz. Bizler Allah’ın mutlak bilinci içerisinde var olanızdır. Ve bizler, bizleri biz yapan gerçekleri, geçmişimizi, tecrübelerimizi tamamen göz ardı eder ve silersek anda karşılaştığımız durumlarda ne geçmişten referans edebilir ne de ‘’Kestirebilme’’ yeteneğimiz ile olası geleceği öngörebilirz.

Tecrübelerimiz, anda karşılaştığımız olaylara referans olarak, bir çok olasılık koyabilir önümüze. Fakat kişi olasılıklardan birinde kesin karar kılar ve bu kararı da kesinkes görmeden kestirip atmak olursa bu, önyargı halini alır. Bunlar olasılıktır ve bu olasılıklara kesin gözüyle bakamayız. Bu karşınızda ki birine güvenmekle alakalı dahi olsa o kişininde kendi nefsi ile savaş halinde olduğunu ve bu savaştaki olaylarının hangisinde galip, hangisinde mağlup çıkacağını bilemeyeceğimizi, fakat kestirebileceğimizide göz ardı etmemeliyiz.



          Diğer konulara, sayfanın üst kısmında ki sekmelerden ulaşabilirsiniz.